Öncelikle bize kendinizi ve firmanızı tanıtır mısınız?
Adım Mehmet Aydıner. 1932 doğumluyum. İnşaat yüksek mühendisiyim. Yüksek öğrenimim bittiğinde askerlik görevimi yaptım. Askerlik görevimi tamamladıktan sonra proje işleri yapmak için bir proje firması kurdum. Daha sonraki yıllarda kardeşlerimizle birlikte Aydıner İnşaat şirketini kurarak taahhüt işleri yapmaya başladık. Şu anda müteahhitlik sektörünün yanı sıra enerji, sanayi, gıda, turizm sektörlerinde faaliyetteyiz. Aydıner İnşaat A.Ş. olarak bugüne kadar çok sayıda proje bitirdik. İnşa ettiğimiz projelerin hiçbirisini birbirinden ayırt etmem. Enerji sektöründe yaptığımız en büyük projelerden birisi Kayseri’deki Yamula Barajı’dır. Bununla birlikte Samsun İçme Suyu, Arıtma Tesisi ve Ana İsale Hattı, Eskişehir Çatören Barajı, Karadeniz Ereğli Kızılcapınar Barajı yapmış olduğumuz işlerimizden bazılarıdır.
TECRÜBELİ EKİP İŞLERİ HIZLANDIRIR
Son yıllarda özellikle Karayolları ve DSİ’de kadrolu eleman alımı yok. Böyle bir durum devlet yatırımlarına nasıl yansıyor?
Eskiden bütün yatırımlar devlet tarafından yapılıyordu. Başlıca devlet idareleri olan DSİ ve Karayolları gibi yatırım kurumları mühendisler için bir okuldu. Yüksek tahsilini tamamlamış mühendisler çıraklık, kalfalık ve ustalık dönemlerini bu kurumlarda tamamlardı. Bunun da özel sektöre çok büyük katkıları oldu. Şu an yüksek tahsilini tamamlayan genç mühendislerin çoğunluğunda bizim zamanımızda olduğu gibi pek heves ve heyecan yok. Sanki bir diploma sahibi olmak için mühendislik okumuş gibi bir halleri var. Bu genelde mesleki yönden zafiyet oluşturmaktadır. Özel sektör firmaları bu konuda kendi ekibini yenileyebiliyor. Aynı şeyi kamu kuruluşları için söylemek zor.
BÜROKRASİ VE ÖDENEK SIKINTISI OLMAMALI
Türkiye’de yıllardır kangren hale gelmiş DSİ projelerinin bitirilmesi için neler yapılmalıdır?
Kangren haline gelmiş projelerin bitmesi için 2 etken var. Bunlardan birisi proje, diğeri ise ödenektir. Bizim Samsun’da Bafra Ovası Sulaması işimiz var. Bafra Ovası Sulaması projesinin sağ sahil sulaması ve sol sahil sulaması olmak üzere 2 ihalesi var. Bafra Ovası Sulaması da bizim kangren haline gelmiş projemizdir. 1992 yılında ihale edilen Bafra Ovası Sulaması işimizin DSİ Samsun 7. Bölge Müdürü Ömer Faruk Yiğitsoy Bey’in de gayretleri ile sağ sahil sulaması 2012 yılında bitecek. Yalnız sol sahil sulaması işinde çalışmak için yeteri kadar yer tespiti yapamıyoruz. Projenin alanında arazi toplulaştırma çalışmaları kapsamında bazı handikaplar var. Ödenek ve arazi toplulaştırma konuları hızlı bir şekilde çözüme kavuşturulursa biz işimizi çok kısa sürede bitireceğimize inanıyoruz.
ARAZİ TOPLULAŞTIRMADA BÜROKRATİK SIKINTILAR VAR
Tarım reformu kapsamında yapılan toprak toplulaştırma çalışmaları hakkında neler söylemek istersiniz?
Arazi toplulaştırma hususunda vatandaşların çok büyük tepkisi yok. Prosedürler çok uzun ve Türkiye’deki miras kanunundan dolayı araziler parçalanmış. Tarım arazilerini toplulaştırmak için varislerin hepsi bulunmaya çalışılıyor ve anlaşma sağlanarak varislerin yeni düzenlenen tarım arazilerindeki hakları ve yerleri belirleniyor. Bu işlemlerin yapılması maalesef çok zaman alıyor. Bizim Samsun’daki Bafra Ovası Sulaması işimizde sağ sahil sulaması kısmında arazi toplulaştırma yapılamadı. Sol sahil sulaması kısmında ise arazi toplulaştırması devam etmektedir.
HES PROJELERİ EN İDEAL VE UYGUN ENERJİ SANTRALLERİDİR
Çevre ve Orman Bakanlığı’nın HES projeleri ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Bir ülkenin ilerleyebilmesi için ihtiyacı olan en önemli kaynaklardan biri enerjidir. Bu enerji kaynakları ya doğal yeraltı kaynaklarından ya da yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilebiliyor. Su, rüzgâr enerjisi, doğalgaz, kömür bunlara örnek olarak verilebilir. Bunların içinde en uygun olanı akarsu ve rüzgâr gibi yenilenebilir kaynaklardan elde edilen enerjilerdir. Şu anda Türkiye’nin birçok yerinde HES projeleri inşa ediliyor. HES projeleri bir baraja bağlı olup rezervuarlı çalışan enerji santralleri ve dereler üzerine kurulan rezervuarsız enerji santralleri olmak üzere ikiye ayrılır. Hem çevreye faydalı olması, hem de düzenli enerji üretimi bakımından HES projeleri günümüzün en ideal ve uygun enerji santralleridir. Akarsular üzerinde olan HES’ler doğaya en az zarar veren enerji santralleridir. Düşüşü yüksek derelerden akan sular bir yerden alınıp tünelden geçiriliyor ve onun ucuna bir enerji santrali inşa ediliyor. Elde edilen düşüş ile enerji üretiliyor. Burada vatandaşların eleştirisi şu oluyor. Suyun girdiği yer ile çıktığı yer arasındaki derede doğal hayatın bitirildiği söyleniyor. Bu doğru bir eleştiri değil. Çünkü o arada kalan dereye canlı hayatın devam etmesi için gerekli olan su bırakılıyor. Türkiye’nin enerji ihtiyacını temin etmesi için yeni enerji kaynakları oluşturması gerekiyor. Eğer bu projeler hayata geçirilmezse enerji temini için yurtdışından doğalgaz ve kömür getirmek zorunda kalacağız. Böylece milli servetimiz de yurtdışına gitmiş olacak. Avrupa’da ve diğer gelişmiş çok sayıdaki dünya ülkelerinde HES projeleri tamamlandı. Bu ülkeler sahip oldukları akarsulardan ve barajlardan enerji üretebilecek tesislerini kurdular. Enerji tesisleri bittikten sonra ne olduysa birdenbire çevre aşkı doğdu. Ben HES projelerine karşı yapılan eleştirilerin ve eylemlerin yurtdışı kaynaklı olduğu kanaatindeyim. Çünkü HES projeleri Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığını azaltacak projelerdir.
TÜRKİYE’DE MÜTEAHHİT ENFLASYONU VAR
Kamu ihale sistemi ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Türkiye’de maalesef müteahhit enflasyonu var. Bunun için öncelikle müteahhitliğin kıstaslarını zorlaştırmak ve karne denen nesneyi kaldırmak gerekir. Dışarıdan müteahhitlik karnesi sorulmuyor. Daha önce yapmış olduğumuz işlerin iş bitirme belgeleri soruluyor. Bizde ise müteahhit olmak için karne yeterli oluyor. Her türlü işe girme hakkı kazanılıyor. Yıllarca müteahhitlik tecrübesi olan bir müteahhitle aynı kulvarda yarışılmaması gerekir. Bir diğer husus ise devletin kontrol sistemini değiştirmesidir. Devlet hem mal sahibi, hem de işi kontrol eden olmamalı. Arada müşavir firmalar olmalıdır ve devlet proje ile ilgili bütün denetimlerini müşavir firma üzerinden yapmalıdır. Son olarak işinde hata yapan müteahhitlerin, müteahhitlik mesleği ile ilişiği kesilmeli ve kara listeye alınmalıdır. Her ne ad altında olursa olsun bir daha müteahhitlik yapmasına müsaade edilmemelidir ve çok ciddi şekilde uygulanmalıdır. Bunlar yapıldığı zaman doğal seleksiyon kendiliğinden oluşacaktır.
YURTDIŞINDA DA KENDİ ARAMIZDA REKABET EDİYORUZ
Türk işadamlarının yurtdışındaki başarıları hakkında neler söylemek istersiniz?
Yurtdışında iş yapan müteahhit arkadaşlarımızın yurtdışındaki tutumları yurtiçindeki tutumlarına benziyor. Yurtdışında ihale edilen bir projede ülkemizde olduğu gibi çok sayıda müteahhit arkadaşımız ihaleye giriyor ve işi en ucuza almak için kıyasıya rekabet ediyor. Bu elbette ki tasvip ettiğimiz bir durum değil. Yurtdışında çalışıyoruz, çabalıyoruz. Daha iyi şartlarda projeler inşa edip, kazanç sağlamamız gerekirken maalesef ülkemizdeki alışkanlıkları yurtdışında da devam ettiriyoruz. Yurtdışındaki ihaleleri de nihayet ülkemizdeki ihalelere benzettik.
YAP-İŞLET-DEVRET BİR FİNANSMAN MODELİDİR
Yap-İşlet-Devret modeli ile inşa edilen projeler ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Biz Türkiye’de Yap-İşlet-Devret modeli ile enerji sektöründe bilfiil iş yapan ilk firmalardan biriyiz. Yap-İşlet-Devret modeli başlı başına bir finansman modelidir. Yani burada, bir projenin özel sektör tarafından yapılmasını, yapılan projeden belirli miktarda fayda sağlanmasını ve işletim süresi bittiği zaman da işletmenin devlete devredilmesi anlamına geliyor. Bugün Türkiye’de yapılması finansman yönünden zor olan projeler Yap-İşlet-Devret modeli sayesinde hayata geçirilmiştir. Hava meydanları başta olmak üzere çeşitli tesisler bu modelle yapılmıştır ve yapılmaktadır. Devletin finansman kaynağı bakımından da Yap-İşlet-Devret modeli çok olumlu bir modeldir.
UYARI: YUKARIDAKİ RÖPORTAJ SADECE MEDYA ÇALIŞMASIDIR. ERCİYES GRUP OLARAK BU ŞİRKETLE HİÇBİR TİCARİ BAĞIMIZ YOKTUR.