Türkiye ancak kendi milli sermayesi ile kalkınabilir
Kardeşi ile birlikte babasının hayalini gerçekleştiren ve su sayacı fabrikası kuran İbrahim Baylan şimdilerde yurt dışına açılmayı hedefliyor. Ancak yurtdışı ile rekabet edebilmek için devletin doğu-batı ayrımı yapmadan teşvikleri eşit dağıtmasını istiyor.
MEHMET SAFA CANAT - HASAN CANAT / İSTANBUL

Öncelikle bize kendinizi tanıtır mısınız?

Biz aslen Konya’lıyız. Rahmetli babamız 1935’li yıllarda İzmir’e göç etmiş. Biz de İzmir’de doğup büyüdük. O zamanlar İzmir Sular İdaresi, Belçika’lıların elindeymiş. Babam da İzmir’e geldiği zaman sular idaresinde su işçisi olarak çalışmaya başlamış. Kendisini idareye sevdirince idarenin sayaç atölyesinde ustabaşılığa kadar yükselmiş. 1955 yılında idareden ayrılarak kendisine küçük bir tamir atölyesi açmış. Beni ve kardeşim Mehmet Baylan’ı okutmuş. Ben inşaat mühendisiyim, kardeşim ise yüksek elektrik teknikeridir. Kardeşim okul yıllarında babamın tamir atölyesinde çalışmış. Ben de mezun olduktan sonra bir dönem inşaat bürolarında çalıştım. Daha sonra baba mesleğine döndüm. Hem kardeşime yardım ettim, hem de müteahhitlik yaptım. Önceden İzmir’de yap-sat şeklinde yaptığım bina inşaatları oldu.

250 KİŞİ EKMEK YİYOR

Baylan Su Sayaçları kaç yılında kuruldu?

Babam 1980’li yıllarda bir sayaç fabrikası kurmak için çok mücadele vermiş ama kuramamış. Bu yüzden rahmetli babamın içinde uhde kalmış. Ben de kardeşimle beraber omuz omuza vererek bizim de içimizde uhde kalmaması için 1991 yılında Baylan Su Sayaçları fabrikamızı kurduk. İlk olarak fason şekilde üretim yapıyorduk. Bu işi yıllardan beri yaptığımız için sayaçların gerek tamirinde gerek üretiminde oldukça bilgili ve tecrübeliydik. Zaman içerisinde kapasitemizi büyüterek 1995 yılında İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’nde büyük işletmemizi açtık. İlk işletmemiz 1.200 m² kapalı alana sahip idi ve 40 kişiyi istihdam ederek günde 250-300 adet sayaç üretimi yapıyorduk. Bugünse 12.000 m² kapalı alana sahip fabrikamızda, 250 çalışanımızla günde ortalama 6.000 tane mekanik ve elektronik sayaç üretimi yapıyoruz. Ürettiğimiz bu sayaçların % 40’ını İran, Yemen, Etiyopya, Güney Afrika, Vietnam, Sri Lanka, Kosta Rika, Peru, Danimarka, İngiltere, Yunanistan, Almanya, B.A.E, Umman gibi dünyanın çeşitli ülkelerine ihraç etmekteyiz.

DEVLET DESTEĞİ ŞART

Devletten beklentileriniz nelerdir?

Yabancı kuruluşlar bizimle ortak iş yapmak için bize müracaat ediyorlar. Fakat biz yerli sermaye olarak tarafımıza yapılan bu tür tekliflere pek sıcak bakmıyoruz. Çünkü Türkiye’nin ancak kendi milli sermayesiyle kalkınabileceğini düşünüyoruz. Yabancı yatırımcılar ülkemize yatırım yapmasın demiyoruz ama milli sermayenin daha çok ön planda tutulması gerekiyor. Bize ortaklık teklifinde bulunan uluslararası firmalarla gerek Asya’da gerek Avrupa’da rakip duruma geldik. Bizim gibi orta ölçekli işletmelerin ülke ekonomisine katkısı büyüktür. Üretimin çok zor şartlarda yapıldığı ülkemizde devlet büyüklerimizin ülkemizin dört bir yanına Doğu-Batı ayrımı yapmaksızın yatırım teşviklerini uygulamasını istiyoruz. Bizim gibi işadamlarının önünün açılabilmesi için birtakım kolaylıkların beraberinde getirebilmesi gerekir. Özellikle döviz kurlarındaki değişiklikler ihracat yapan kesimi çok etkilemiştir. Üretimimizi arttırabilmemiz için ve üretimden elde ettiğimiz geliri tekrar yatırıma dönüştürebilmemiz için ihracat yapan firmalara birtakım teşviklerde bulunulabilir. Mesela elektrik ucuz kullandırılabilir, ihracattan dolayı destekleme primleri verilebilir. Dış pazarda önümüzün açılabilmesi devletimizin bize bu destekleri vermesinin şart olduğu görüşündeyiz. Uluslar arası firmalarla rekabet edebilmemiz için o firmaların çağdaş teknolojisini yakalayıp, kar amaçlı düşünmediğimiz verimimizi arttırıp ihracatlarımız ile ülke ekonomisine katkı sağlamamız gerektiği düşüncesindeyiz. Çağdaş teknolojiyi yakalayıp müşterinin taleplerine anında cevap verebilecek kapasitede üretim imkanlarına sahip olmak lazım. Bunun yolu da yatırımdan geçiyor. Yatırım için de devletin bizi teşvik etmesi gerekiyor. Mesela biz işletme olarak mevcut makine parkı ve teknolojik imkanlarımızla daha iyi bir seviyeye gelmek için yaklaşık 1.5 - 2 Milyon $’lık bir yatırıma karar verdik. Bu yatırımdan amacımız işleme ve döküm press hattımızı tamamen yenilemek değil geliştirmektir. En azından ithal ettiğimiz makinelerde KDV payı alınmasa bizim için daha iyi olur.

DÜNYA MARKASI OLMAK İSTİYORUZ

Baylan Su Sayaçları olarak 2010 yılına kadar hedefleriniz nelerdir?

Baylan olarak bugüne kadar yatlara, katlara yatırım yapmadık. Baylan işletmeye yatırım yapmıştır. Baylan, İbrahim Baylan ve Mehmet Baylan olarak cebindeki parayı çıkarıp işletmeye verip istihdam sağlamıştır. Özel arazilerimizi, geçmiş dönemlerde yaptığım yap-sat daireleri, babamızdan kalan arazileri satıp işletmeye yatırım yaptık ve yapmaya da devam edeceğiz. Baylan olarak dünyada marka olmak istiyoruz. Baylan, Türkiye’deki sayaç pazarının lideridir. Hedefimiz dünyada da lider sayaç fabrikası olabilmektir. Bu çok zor ve uzun bir mücadeleden geçiyor. Özellikle Türkiye’deki sular idarelerinin yerli üreticileri korumalarını istiyoruz. Türkiye’deki sular idarelerinin yerli su sayaç üreten firmalar dururken gidip de yurtdışından su sayacı ithal etme girişiminde bulunmalarını pek doğru bulmuyoruz. Türkiye yurtdışına su sayacı ihraç eder konumundayken, dışarıdan parça şeklinde mal getirilip montajının yapılıp Türk pazarına yerli malı adı altında sayaç pazarlanmasını da doğru bulmamaktayız. Yerli firmaların montaj yoluna gitmelerinden ziyade, üretim yapıp, istihdam sağlayıp, ülke ekonomilerine katkıda bulunmalarını istiyoruz. Önümüzdeki 5 yıl içerisinde Baylan, dünyanın en az 5 ülkesinde sayaç montaj, sayaç test ve sayaç laboratuarlarının yanında yarı üretim yaptığı bir tesise sahip olacak. Şu anda yurtdışında işbirliğinde bulunduğumuz 2 ülkede yarı üretime geçme aşamaları içerisindeyiz. O ülkelerde sular idareleriyle, distribütörlerimizle 3 ortaklı bir firma oluşturup üretimimizi önümüzdeki günlerde gerçekleştireceğiz. O ülkelerin pazarında pay sahibi olarak ülke ekonomimize daha çok fayda sağlamak istiyoruz. Ülkemizi seviyorsak üretmeliyiz. Ülkesini sevmeyen adam üretmez. Ülkesini seven adam ise üretir ve yatırım yapar.

REKABET KALİTEDİR

Sektördeki sıkıntıların bir nebze de olsa çözülebilmesi devlete tavsiyeleriniz nelerdir?

Aslında çok seslilikten fazla korkulmaması gerekiyor. Ülkemizde ne kadar çok fabrika olursa o kadar istihdam olur ve o kadar katma değer olur. Bu istihdam ve katma değerin ülkemize faydasının olmadığını veya olmayacağını söylemek mümkün değil. Ülkemizdeki sektör pazarlarında da çok firma olmalı ki bir rekabet ortamı oluşsun. Rekabet demek kalite demektir. Çünkü rekabet kaliteyi teşvik eden bir unsurdur. Eğer firmalar serbest piyasa ekonomisi koşullarında kalite standartlarına uygunsa ve haksız rekabete yol açmıyorsa bu firmaların pazardan pay almamaları için hiçbir engel olmamalıdır. Örneğin; ülkemizde yeni bir firma yeni bir mamul üretiyor veya eski bir firma yeni bir mâmul üretiyor diyelim. Fakat ürettiği bu farklı mamul ile ilgili daha önceden üretim yapmayıp da montaj yapmış olsa bile o malı pazara arz eden iş deneyimi belgesi alıyor. Sonradan aldığı bu iş deneyimi belgesi ile bütün ihalelere katılabiliyor. Böyle bir şey olamaz. Kamu İhale Kurumu’nun iş deneyim belgeleri ve mal alımları ile ilgili yazmış olduğu önemli bir olay var. Kamu İhale Kurumu kanunlarında diyor ki; “Mal alımı ihaleleri uygulama yönetmeliğinin 29. maddesi uyarınca iş deneyim belgesinin özel bir imalat süreci gerektiren mal alım ihalelerinden yaklaşık maliyeti eşik değerin 10 katına eşit veya bu değeri aşanlardan istenilmesi zorunlu değildir”. Yani bu maddede; “Eşik değer belli bir değerdir. Ne kadarsa o değerin 10 katına kadar ihalelerde iş deneyimi belgesi istemek zorunda değilsiniz.” diyor. Bir diğer maddede ise; “İdarelerce ihale konusu alımı niteliğine göre ihtiyaç duyulması halinde de söz konusu belgelerin istenilmesi imkan dahilindedir. Ancak idarenin takdirinde olan diğer belgeler gibi iş deneyimine ilişkin belgelerin de ihaleye katılımı ve rekabeti engelleyemeyeceği şekilde istenmesine dikkat edilmesi gerekmektedir.” Şimdi bir ihaleye giriyorsunuz diyelim. Girdiğiniz ihalede mal alımı ile ilgili bir iş deneyim belgeniz var ve bu ihale eşik değeri aşmayan bir ihale ise idare de istemiyorsa siz de iş deneyim belgesini sunuyorsunuz. Yani iş deneyim belgesi herhangi bir mamulü belirli bir miktarda satmış olmak anlamına geliyor. Mesela devlet 1 ton hıyar istiyor ve bu hıyarın yetiştiği bostanı sormuyor. Bu 1 ton hıyarı sattığınız zaman iş deneyim belgesine sahip oluyorsunuz. Size bostancıyı soran olmuyor. Biz de bu konuda çok sıkıntılıyız. Bize de devlet “Fabrikada üretimini çok güzel yapıyorsun ama sen bu ürettiğin mamulü saha da yerine montaj etmemişsin.” diyor. Burada da bir haksız rekabet oluşuyor. Ülkemizdeki sular idarelerinin bu konuda biraz daha akılcı olması gerekiyor. Bu tür alımları yapan idareler, konusunda ilk defa üretim yapan işletmelerin önünü açabilmeleri için bizzat o işletmeleri yerinde gidip ziyaret etmelidir. İşletme gerçek üretici mi değil mi? Böyle bir üretimi yapabilir mi, yapamaz mı? Bu gibi sorulara cevap verilebiliyorsa o zaman karar verilmesi gerekir.

TÜRK GENÇLİĞİ ÇOK DİNAMİK

Hem alaylı hem de eğitimli bir işadamı olarak Türk gençliğine hayatta başarılı olmaları için neler söylemek istersiniz?

Son günlerde Türk toplumu üretimden tüketim toplumu olmaya yöneldi. İnsanlar eskiden kazandığını harcıyordu. Şimdi ise harcadığını kazanmaya çalışıyor. Bu konuda tüm gençlerin bilinçli olması lazım. Kendimden örnek vermem gerekirse; mesela biz yemeğimizi yer sofrasında yerdik. Rahmetli babamız sofraya oturmadan biz de oturmaz, çorbasını içmeye başlamadan biz de çorbamızı içmeye başlamazdık. Bizim böyle bir örf ve ananelerimiz vardı. Halbuki babamız bize öyle bir yasak koymazdı ama biz saygının verdiği bir sorumluluktan dolayı öyle davranırdık. Şimdi ise özellikle eğitimdeki belli bir dönemden sonra gelen yozlaşmadan dolayı gençlerimiz örf ve ananelerini unuttular. Bu da emperyalist ülkelerin ülkemiz üzerine oynadığı oyunlardan kaynaklanmaktadır. O ülkeler 80 milyonluk Türkiye’nin ardından gelen gençlerin oluşturduğu dinamik gücü durdurmadan ülkemize zarar veremez. Gençlerimizin şuurlarına girerek zarar vermeye çalışıyorlar. Bunu da kahvehaneler ve diskotekler açarak, televizyonlarda paparazzi programlarına ağırlık vererek, okul önlerinde uyuşturucu satarak yapıyorlar. Gençlere, eğitime ve topluma faydalı olacak bilgiler vermeyip gençlerden bir şey beklemek mümkün değildir. Gençlerimizi kulağına küpe, boynuna kolye takan bir hale getirdiler. Gençlerimiz bu tür oyunlara aldanmamalıdır. Bu memlekete sahip çıkmaları ve faydalı olmaları için eğitimlerini ve öğretimlerini yapmaları lazım. Benim bu konuda Türk gençliğine söyleyebileceğim sözler bunlardır.

UYARI: YUKARIDAKİ RÖPORTAJ SADECE MEDYA ÇALIŞMASIDIR. ERCİYES GRUP OLARAK BU ŞİRKETLE HİÇBİR TİCARİ BAĞIMIZ YOKTUR.