İlaca ve sağlığa erişim herkes için kolaylaştı
Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürü Mahmut Tokaç, uyguladıkları projelerle ilaca ve sağlık hizmetlerine erişimi kolaylaştırdıklarını söyledi.
MEHMET SAFA CANAT - HASAN CANAT / İSTANBUL

İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü’nün son yıllarda yaptığı çalışmalardan bahseder misiniz?

2005 yılında SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na devrinin ardından SSK ve Yeşil Kart sahiplerinin serbest eczanelerden ilaçlarını almaları temin edilmesine rağmen 2004 yılına oranla 2005 yılında kamu ilaç kullanımı sadece % 10 oranında artış gösterdi. Bu daha sonraki yıllarda da aynı şekilde devam etti. 2004 yılında hazırladığımız yeni ilaç fiyat kararnamesi ilaçların fiyatlarında önemli oranda indirim sağladı. Bu sayede ilaca ve sağlık hizmetlerine erişim daha da kolaylaştı. Eskiden SSK hastanelerinde ilaç için ayrı kuyruklar, muayene için ayrı kuyruklar oluşmaktaydı. Şimdi ise bu hizmetler bütün kamu hastanelerinde hatta anlaşmalı özel hastanelerde bile yaygınlaştırılarak kolaylaştırıldı.

ECZACILAR İLE YENİ PROTOKOL

İlaç fiyatları konusunda eczacıların göstermiş oldukları tepkiler hakkında neler söylemek istersiniz?

Devlet 2004 yılında Eczacılar Birliği ile yapılan protokoller sonucunda ilaç firmalarından ve eczanelerden belirli oranlarda iskonto aldı. İlaçların bir kısmından % 11, bir kısmından % 4 oranlarında firmalardan iskonto alındı. Yine 2006 yılında yapılan protokole göre de yıllık cirosu 240 milyarın altında olan eczanelerden % 3, 240-450 arası olan eczanelerden % 3,5, 450-650 arası olan eczanelerden % 4, 650 milyar üzeri % 4,5 şeklinde kademeli olarak iskonto alındı. Düşük ciro yapan eczacılar için bu sıkıntı oldu. Eczacılar haklı olarak yıllık cirolarından alınan payın azaltılmasını istiyor. Bizim amacımız İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü olarak kamusal zararı en aza indirgemektir. Yeni yapılan protokol ile bu sorunlar aşılmıştır.

İLAÇ ARAŞTIRMALARI TÜRKİYE'DE DE YAPILABİLMELİ

Türkiye’de sağlık konusunda yapılan beyin göçü ve sermaye göçü hakkında neler söylemek istersiniz?

Türkiye'de hem yerli hem yabancı olmak üzere ciddi bir ilaç sanayii var. İlaç sektörü sanayii açısından iyi bir yerdeyiz. Dünyada kendi kendine yetebilen sayılı ülkelerden biriyiz. Sağlık Bakanı Sayın Recep AKDAĞ Bey'in de AR-GE konusunda önemli açıklamaları var. Ancak AR-GE açısından düşündüğümüzde AR-GE maliyetinin yüksekliği aklımıza geliyor. Çokuluslu ilaç firmalarının temsilcilerinin kurmuş oldukları Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği'nin bu konuda araştırmaları var. Yapılan araştırmalara göre bir ilacı geliştirmenin maliyeti 800 milyon $ ile 1.2 milyar $ arasında değişmektedir. Bu araştırmalarda belki yüzlerce molekül üzerinde çalışılıyor fakat 1-2 tanesi ilaç olduğu zaman diğer moleküller çöpe atılmaktadır. Türkiye'de en iyi ilaç firmasının yıllık cirosu 500 milyon $ iken maliyeti 800 milyon $ ile 1.2 milyar $ arasında değişen bir araştırmayı açıkçası yerli firmalardan bekleme hakkına sahip değilim. Yerli firmalar ilaç yapımı için gerekli molekülleri araştıramayabilir ama var olan molekülleri yeni formüller ile geliştirerek patent alıp dünyaya pazarlayabilirler. Türkiye'de geçtiğimiz günlerde genç bir araştırmacıya ödül verildi. Bu genç araştırmacı mideyi tahriş eden bir ilacı bir maddeyle kaplayarak ilacın midede değil bağırsakta çözümlenmesini sağladı. Fakat o genç araştırmacı da Amerika'ya gitti. Bu tür çalışmaları endüstriye de aktarmak gerekir. Yabancı firmalar yüzlerce molekül üzerinde çalışıyor. Önce laboratuar ortamında bir molekül geliştirip bu molekülü hayvanlar üzerinde deniyorlar. Daha sonra sağlam insanlar üzerinde deneniyor. En son olarak hastalar üzerinde deneniyor. Türkiye'de bu aşamaların en sonuncusu yapılmaktadır. Diğer araştırmalar çok fazla yapılamıyor. Çünkü medya ve bazı sağlık örgütleri kobay tartışmalarını gündeme getirmektedir. Bugün dünyada yapılan araştırmaların % 60'ı Amerika ve Kanada'da, % 30'u Avrupa'da, % 10'u kalan ülkelerde yapılmaktadır. Halbuki ilaç araştırmaları insanları kobay yapmak şeklinde algılanmamalı, insanlara yeni ilaçları ulaştırmanın bir yolu olarak algılanmalıdır. Hatta başka ülkelerde araştırılmış ilaçları bizim insanımıza kullandırıyoruz. İnsanların genetik yapıları ilaca verilecek cevabı değiştiriyor. Örneğin; Amerika'da sadece zencilere etki eden ilaçlar var. Düşünün ki Amerika'da geliştirilen bir ilaç Amerika halkına 5 miligram yetiyorsa Türk halkına belki 10 miligram yetecek. Aslında bu tür araştırmaların insan sağlığını riske etmeyecek şekilde, belirli kurallar çerçevesinde Türkiye'de de yapılması gerekir. Mesela bazı ülkeler kendi ülkelerinde klinik çalışması yapılmamış hiçbir ilaca ruhsat vermiyor. İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü olarak klinik araştırmalarla ilgili yeni bir yönetmelik taslağı hazırladık. 1993 yılından bu yana yürürlükte olan yönetmeliğimizi daha kapsamlı hale getireceğiz. Yeni yönetmeliğimiz gündeme geldiğinde medyada yine kobay tartışmaları olacak. Bu konuda ilaç sektörünün de hataları var. İlaç firmalarının temsilcileri kendilerine ilaç araştırmaları ile ilgili medya kuruluşlarından sorular sorulduğunda işin bilimsel değil ekonomik yönünü anlatmaktadır. Bu da bazı kesimlerde tepkiyle karşılanıyor.

AKILLI İLAÇ KULLANILACAK

Vatandaşlar eczanelerden ilaç alımındaki kıstaslara ne derece uyuyor ve bunun denetimi ne kadar takip ediliyor?

1262 sayılı ilaç yasasına binaen ilaçlar eczanelerden reçeteli ve reçetesiz olarak satılmaktadır. Biz İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü olarak 1262 sayılı ilaç kanununun yerine daha modern ve çağdaş bir kanun düzenlemek istiyoruz ama Türkiye’de kanun çıkarmak çok zor bir iş olduğu için şimdilik 1262 sayılı ilaç kanunu ile işlemlerimizi yapıyoruz. 2004 yılında SSK hastanelerinde muayene olmak ve ilaç almak çok zordu. Vatandaşlar o sıkıntıyı çekmemek için gidip eczanelerden ilaç alıyordu. Parası olan vatandaşlar özel hastanelerde muayene oluyordu. Diğer tarafta sosyal güvenceleri olmayan yeşil kartlılar ise eczanelerden cebindeki parasına göre ilaç almayı talep ediyordu. Bir anlamda o günün şartları dolayısıyla zorunluluktan kaynaklandığı için eczacılar sosyal bir görev üstlendi. Devlet de buna göz yumdu. Şimdi ise durum öyle değil. Sosyal güvencesi olan ve olmayan vatandaşlar herhangi bir sağlık kuruluşuna gidip ücret ödemeden T.C. kimlik numarası ile muayene olup ilaç reçetesi ile eczanelerden ilaç alabiliyor. Vatandaş emekli değilse aldığı reçete ile eczaneye ilaç parasının % 20’sini ödüyor. Emekliler ise % 10’unu ödüyor. Bu sefer de en ufak bir baş ağrısı için bile insanlar doktora gitmeye başlayınca 2004 yılında reçeteli ve reçetesiz ilaç satışı konusunda bir yönetmelik hazırladık. Bir anlamda reçeteli ve reçetesiz ilaçları ayırmış olduk. Biz bu çalışmaya başladığımız eczacılar ilaçların eczanelerin dışına çıktığını zannederek tepki gösterdi. 1262 sayılı ilaç kanununda eczanelerden reçeteli veya reçetesiz ilaç satılabileceği belirtilmektedir. Bugün eczacılar reçeteli satılması gereken en ağır ilaçları bile reçetesiz satmaktadır. Reçeteli satılması zorunlu olan ilaçları reçetesiz satmak suçtur. Eczacıların bu konuda gerçekçi olması ve reçetesiz ilaç listesinin hazırlanmasına karşı çıkmamaları gerekir. Vatandaşlarımızın da her ilacı reçetesiz satın alabilme alışkanlığının sona ermesi gerekir. Bu konuda vatandaşlarımızı da bilinçlendirmek adına Akılcı İlaç Kullanımı adında yerel bir televizyonda haftada bir saat ilaç programı yapıyoruz. Bu çalışmamız pilot bir çalışmadır. Önümüzdeki zaman içerisinde bu çalışmayı ulusallaştırmayı da düşünüyoruz. Vatandaşlarımız bu konuda bilinçlendiği zaman eminim ki eczanelerden reçeteli satılması gereken ilaçları reçetesiz talep bile etmeyeceklerdir. 2009 yılından itibaren piyasada ilaç takip sistemi olacak. Bu sayede her ilaç için bir kimlik numarası olacak ve o ilacı alan hastanın kim olduğu anlaşılacak. Resmi reçetelerde bir problem olmayacak ama resmi reçete yoksa reçete kaydı yapılacak. Bu sistemi online olarak eczacıları denetleyerek takip etmiş olacağız. Çünkü Avrupa’da ve Amerika’da olduğu gibi Türkiye’de de reçeteli satılması gereken ilaçların reçetesiz satılmasını istemediğimiz gibi hiçbir ilacın eczanelerin dışında satılmasını da istemiyoruz.