Termik ve hidroelektrik santraller özelleştirilsin
Limak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Özdemir, devletin ticarete ve üretime dayalı imkanlarını özel sektöre devretmesi gerektiğine vurgu yaparak, 'Mevcut termik ve hidroelektrik santraller de özelleştirilmelidir' dedi.
MEHMET SAFA CANAT - HASAN CANAT / İSTANBUL

Öncelikle bize kendinizi ve firmanızı tanıtır mısınız?

Adım Nihat ÖZDEMİR. Diyarbakır’da liseyi bitirdikten sonra üniversiteyi okumak için Ankara’da eski ismi Yükseliş olan yeni ismi Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nde Makine Mühendisliği bölümünden mezun oldum ve okulda asistan olarak kaldım. Ege Üniversitesi’nde master yaptım. Aynı okuldan ve sınıftan mezun olduğum ve birlikte asistanlık yaptığım arkadaşım Sezai BACAKSIZ Bey ile birlikte Limak’ı kurduk. 1976 yılında iş hayatına projecilikle başladık. Sonra Limak gelişti, büyüdü ve ama biz projecilikle çok büyümeyeceğimizi anladık. Dolayısı ile taahhüt işlerine başladık. Mesleğimizle ilgili olmak üzere fabrika montajları, boru hatları gibi işler yaptık, bina işlerine başladık. Daha sonra altyapı işlerine yönelip Devlet Su İşleri’nden baraj inşaatları, sulamalar aldık. Bunun yanında da Türkiye’nin ihtiyacı olan karayolu ihtiyacını gördük ve Karayolları ihalelerine girmeye başladık. Türkiye’de çok önemli olan projeler aldık. Halen daha bir taraftan yapıyoruz, bir taraftan teslim ediyoruz ve hizmete sunuyoruz. Bu anlamda altyapı ve üstyapı olmak üzere Türkiye’de Limak İnşaat’ın ilgilendiği birçok proje var. Şu anda ise elimizde 2 milyar doların üzerinde devam eden projeler var. Yurtiçinde ve yurtdışında toplam 4 milyar dolarlık projeler bitirdik. Yurtdışında Suudi Arabistan, Hindistan, Pakistan ve Afganistan’da işler yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. Yalnız müteahhitlik bütün dünyadaki örneklerinde olduğu gibi hiçbir müteahhit firma her zaman müteahhit olarak kalmaz. Müteahhitlerin yan sektörlere açılması da gerekir. Biz de Limak olarak turizme açıldık ve bu konuda yatırımlar yaptık. Bugün Türkiye’de 5000’e yakın yatağımız var ve yatırımlarımız devam etmektedir. Sektörümüzle ilgili olarak çimento sanayine de girdik. Türkiye’de ilk fabrikamızı Siirt Kurtalan’dan aldık. Daha sonra özelleştirmeden bazı fabrikalar aldık. Şu anda çalışan 5 tane fabrika var ve 6. fabrikamızı da Aralık ayında hizmete sokacağız. Çimento sektöründe Türkiye’de ilk 5’in içerisindeyiz ve büyümeye devam ediyoruz. Kapasite artırımı yapıyoruz, yeni fabrikalar kuruyoruz ve yurt dışında yeni çimento imkanları arıyoruz. Sektör olarak yerimizde durmadık ve yeni sektörlere yöneldik. Adana’da meyve suyu konsantre fabrikasını 2007 yılı içerisinde açtık. Meyveyi sebzeden plantasyon yaparak kaliteli ürünler elde edip bunlardan meyve suyu konsantrelerini yapıyoruz. Hemen hemen üretimimizin %40’ının üzerindeki bir rakamı ihraç ediyoruz. Amerika, Suudi Arabistan, İngiltere, Sırbistan, Japonya, Almanya dahil olmak üzere şu anda 8 ülkeden fazla ihracatımız var. Biz Limak olarak hidroelektrik santraller yani enerjimi üretimine de girdik. Zaten normal olarak devlete çok sayıda baraj yapan bir firma olduğumuz için hidrolik enerji ile çok ilgiliyiz. Şu anda 4 tane çalışan santralimiz var ve her sene bitecek olan yeni santrallerimizin inşaatları da devam etmektedir. Son olarak, Aralık ayı içerisinde Tunceli’deki Munzur Çayı üzerinde kurulu olan Uzunçayır Barajı ve HES’de enerji üretimine başladık. 2010 yılı sonunda Siirt Botan Çayı üzerinde kurulan ve en büyük enerji projemiz olan Alkuvru Barajı ve HES’i devreye alacağız. Bunları topladığımızda üreteceğimiz enerji miktarı yılda 1,5 milyar kwh, işletmede olan kurulu gücümüz ise 250 MW’a ulaşmış olacaktır. Mevcut lisanslı projelerimizle ulaşacağımız hedefimiz olan 1200 MW kurulu güce ulaştığımızda ise, bu yılda 4 milyar kWh’lik bir enerji üretimimiz olması demektir. Tabii enerji üretimini çeşitlendirmek de lazım. Şu anda biz hidroelektrikteyiz fakat kömürle, gazla, rüzgarla ilgili çalışmalarımız var ve yapmayı da düşünüyoruz. Sabiha Gökçen Havaalanı’nda havacılık sektörüne girdik ve Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan Bey’e verdiğimiz sözü tutarak 31 Ekim itibari ile açılış yaptık. Sabiha Gökçen Havaalanı, İstanbul’a yeni bir terminal olarak hizmet veriyor.

TÜRKİYE’NİN DAHA ÇOK OTOYOLA İHTİYACI VAR

Hükümetin otoyollara verdiği önemi ve yatırımları nasıl değerlendiriyorsunuz?

2002 yılında AK Parti iktidara gelirken ‘Yolun gitmediği yere medeniyet gitmez’ diye bir ifadede bulunmuştu. Biz bir yere yol götürürsek oraya medeniyet gider. Hükümetimiz de buna inanarak yola çıktı ve ‘Biz Türkiye’nin ihtiyacı olan 15 bin km. bölünmüş yol yapacağız’ diyerek bu hedeflerini seçimden önce açıkladılar. Ben o zaman Türkiye Müteahhitler Birliği başkanıydım ve birçok kimse bunun hayal olacağını, yapılamayacağını konuşuyordu. Fakat gördük ki iktidarlarının ilk döneminde 15 bin km’lik yolun neredeyse 9 bin km’lik kısmını yapıp hizmete açtılar. Bugün itibari ile AK Parti döneminde yapılan bölünmüş yolların toplam tutarı 12 bin km.’ye yakındır. Üstelik bunu tüm Türkiye’ye yaydılar. GAP Bölgesi’ne, Orta Anadolu’ya, Doğu Anadolu’ya ve senelerdir bitmeyen 500 km.’lik Karadeniz Sahil Yolunu da bitirip hizmete açtılar. Her sene karayollarının çıkarttığı yol haritası vardır. Haritayı göz önüne aldığınızda 2002 yılı ile 2009 yılı haritasını karşılaştırdığınızda ne kadar çok bölünmüş yol yapıldığını çok rahatlıkla göreceksiniz. Eski dönemlerde başlamış, inşaatı devam eden, ödeneksizlikten duran, kredisi olmayan otoyolları da ele alarak bugün Türkiye’de 2 bin km’ye varan otoyolu hizmete açtılar. Örneğin Ankara-Pozantı yolu bir belaydı. Bugün hizmettedir. Gaziantep’ten başlayıp Şanlıurfa’ya kadar devam eden otoyol inşaat halindeydi. Bugün ise hizmettedir. Şu anda Türkiye’nin otoyol km. uzunluğu 2 bin km’yi aştı. Bu çok önemli bir rakamdır. Bizim de ihaleye girdiğimiz, alamadığımız Gebze’den başlayan Körfez Geçiş Köprüsünü de içine alan Gebze-İzmir otoyol ihalesi Yap-İşlet-Devret şeklinde yapıldı. Çok iyi ve şeffaf bir ihale oldu. Ayrıca güzel bir rekabet oldu ve devlet bunu çok iyi fiyatla içerisinde çoğunlukta Türk müteahhitlerin olduğu bir gruba ihale etti. Bu büyük bir başarıdır ve bugünlerde bu projenin başlamasını bekliyoruz. Elbette Türkiye’nin daha otoyol ihtiyacı var. 2023 yılında yani Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yılında Türkiye’nin koyduğu ana hedefler var. Nüfusumuzun 85 milyon olacağını, 100 milyon turist geleceğini, gayrisafi milli hasılamızın 1,5 trilyon dolar olacağını, 500 milyar dolar ihracat ve 600 milyar dolar ithalat yapılacağını planlıyoruz. Şimdi bu rakamlara baktığımız zaman Türkiye’nin daha çok yollara ve otoyollara ihtiyacı var demektir. Çünkü ihracat için bir ürün tarladan veya bir sanayi kuruluşundan alınıp ya karayolu ile bir limana ya da bir havaalanına gitmektedir. Aynı şekilde bu kadar turist gelecekse ilgili yerlere taşımak için yine yola ihtiyacı var demektir. Bugün Ankara-İzmir, İzmir-Antalya otoyollarının bitmesi gerekir. Antalya’yı da Mersin’e bağlamamız gerekir. Mersin-Adana ve Şanlıurfa’ya otoyol gitti fakat orada Habur kapısı dediğimiz çok önemli bir sınır kapımız var. Habur Kapısı yolu Diyarbakır ve aynı zamanda diğer bir kol olarak Habur’a ulaşmalıdır. Kuzey’i Güney’e bağlayan ilave yollara ihtiyacı var. Eğer Türkiye 2023 yılında bu hedeflere ulaşmak istiyorsa bu yolları yapmak zorundadır. Başbakanımızda, Devlet Planlama Teşkilatı mensupları da bunun farkındalar. Bu nedenle Türkiye’de otoyol ve bölünmüş yol yatırımına devam etmelilerdir. Eski Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel Bey’in yakın zamanda yaptığı bir açıklama beni çok üzdü. Süleyman Demirel Bey; ‘Bizim eski yaptığımız yolun ortasına bir çizgi çizdiler ve bunu bölünmüş yol yaptılar’ dedi. Bu yolların gezilmesi gerekir. O dönemde de yollar vardı ama mevcut yolların bölünmüş yol haline getirilmesi, yeni duble yolların yapılması çok önemli bir olaydır. Yani mevcut yollara çizgi çekilmedi. Ben Anadolu’yu çok gezen biriyim. Örneğin Karadeniz Sahil Yolu, Samsun-Ankara yolu, Düzce-Akçakoca yolu, otoyollar, Bozöyük-Bilecik-Adapazarı yolu, illeri çevre illere bağlayan yollar inşaat biten ve devam etmekte olan yollardır. Nerden bakarsanız bakın yani gerçekleri kabul edelim, yapılan işlerin doğru tarafını da yanlış tarafını da konuşalım. Ben Süleyman Demirel’in böyle bir beyanatı olduğunu düşünmek bile istemiyorum. Eğer Süleyman Demirel Bey’in sağlığı el verirse bu yolları gezmesini isterim.

KAMU İHALELERİNE EŞİT SEVİYEDE FİRMALAR GİRMELİ

Kamu ihale sistemi ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?

Ben Limak’ın bir mensubu olarak ihale sisteminden samimi olarak şikâyetçiyim. Çünkü ihale sisteminde eşit seviyede olan firmalar yarıştırılmalıdır. Bugünkü ihale sisteminde maalesef bunu göremiyoruz. Karadeniz Sahil Yolu’nda olduğu gibi Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan Bey; ‘Yolu yapın, bitirin. Paranızı alın’ dedi. Biz de yolu yaptık, finansmanımızı kendimiz getirdik, hizmete açtık ve Sayın Başbakanımız da sözünü tuttu. Aynı şekilde Ankara-Pozantı, Bozüyük-Bilecik-Adapazarı ve Düzce-Akçakoca yollarında işlerimizi böyle bitirdik. Güçlü firmalar makine, ekipman, iş bitirme, finans gücü, finans getirme güçlerine bakılarak bir sistem getirmelidir. Böylece işin kalitesi ve hızı yönünden çok mesafe kat etmiş oluruz.

DEVLET TÜCCARLIK YAPMAMALI

Çok yönlü bir iş adamı olarak Türkiye’deki özelleştirmeler ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Devlet üretim ve tüccarlık yapmamalıdır. Bunları özel sektöre bırakmalıdır. Devlet bence asli görevi olan eğitime, sağlığa ve emniyete bakmalıdır. Devletin oradaki işletme sistemi ve verimliliği özel sektörün işletim sistemi ve verimliliği ile aynı değildir. Özel sektör daha kazançlı, daha verimli, daha etkin, daha kazançlı hale getirip işini büyütebiliyor ve buralardan elde edilen kazançlardan devlet büyük miktarlarda vergiler alıyor. Türkiye bugün özelleştirme ihalelerinde yaptığı şeffaflıklarla ve oradaki rekabete dayanan sistemle bütün dünyada konuşuluyor ve dünyada bu modeller örnek alınmaya çalışılıyor. Ben inanıyorum ki Özelleştirme İdaresi Başkanlığı bugüne kadar yapmış olduğu tüm ihalelerde devletin elindeki bu değerleri normal değerinin 2-3 katına sattığını iddia ediyorum. Bu yüzden hiç kimse çıkıp Özelleştirme İdaresi’nin yaptığı ihalede bir kayırma, bir şeffaf olmama ve bir rekabete dayalı olmayan ihale yapıldı diyemez. Devlet 1 lira fiyat beklerken ihale neticesinde 3 liraya gitti. Bunun için çok başarılı olunmuştur. Bu sisteme devam etmeliler ve ediyorlar. Devletin elinde daha çok değer var. Mesela termik santraller ve hidrolik santraller var. Üretime dayalı imkanlardan devlet çıkmalıdır. Bunların ihaleleri de tek el olan Özelleştirme İdaresi tarafından yapılmalıdır diye düşünüyorum.

TÜRKİYE İNANÇ VE SAĞLIK TURİZMİNE DE ÖNEM VERMELİ

Türkiye’de turizmin gelişmesi için neler yapılmalıdır?

Bugüne kadar turizm denince akla deniz ve güneş turizmi geliyor. Bunları yaygınlaştırmalıyız ve devam ettirmeliyiz. Yeni turizm bölgeleri yapmalıyız. Dalaman, Tarsus, Hatay, Marmaris, Çanakkale’ye kadar hatta Karadeniz de dahil olmak üzere güneş, turizm alanlarını yapmalı ve genişletmeliyiz. Fakat Türkiye’nin daha çok tarih, inanç ve sağlık turizmine önem vermesi gerekiyor ki ülkemizde de böyle yerler çok var. Böylece ülkemize 12 ay turist gelmiş olur. Biraz önce bahsettiğimiz gibi 2023 yılında eğer 100 milyon turist elde etmek istiyorsak deniz, güneş turizmindeki yatırımlara devam etmeliyiz ama bunun yanında daha çok önem vereceğimiz tarih etkeni de var. Çünkü Anadolu’ya baktığımız zaman her bir noktası ayrı tarihtir. İnanç turizmine baktığımız zaman ülkemizde çok önemli medeniyetler ve dinler yaşamıştır. İnsanlar atalarının yaşadığı yerleri, kalıntıları merak ediyorlar. Bu yüzden buralara oteller, havaalanı ve yollar yapmalıyız. Türkiye jeolojik olarak oturmamış bir yarım adadır ve çok önemli derecede sıcak suyu ve termal suyu olan bir ülkedir. Almanya’da bazı küçük bölgelerde olan termallere yapılan yatırımların haddi hesabı yok. Türkiye’de bu işin daha başındayız, emekliyoruz. Bizim de bu değerlere önem vermemiz gerekiyor.

TÜRK İŞADAMLARI DÜNYA PAZARINDA

Hükümetimizin Türk işadamlarını yurt dışına taşımasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bugün hem Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan Bey, hem Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül Bey, hem de ilgili bakanlarımız, enerji bakanlarımız da dahil olmak üzere Türk Sanayicisini, Türk ihracatçısını, Türk müteahhidini dünyaya tanıtmak, Türk malını dünyaya pazarlamak için aynen özel sektör temsilcileri gibi çalışmaktadırlar. Bir ekip olarak Türkiye’nin elindeki bütün imkanları, mallarımızı ve önündeki engelleri aşmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Ne mutlu ki Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan Bey’in gayretleri ile Suriye, Libya ve Ürdün’e vize işlemleri kalkmış durumdadır. Bu olayın işadamları için ne kadar önemli olduğu bilinemez. Ben bir Türk işadamı, müteahhit, sanayici olarak yaptıkları çalışmalardan dolayı kendilerine samimi olarak teşekkür ediyorum. Çünkü Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız ve Bakanlarımız her gittiği ülkede yanlarında bizim gibi işadamlarını da götürerek tanıtmak için çok büyük çaba sarf ediyorlar.

UYARI: YUKARIDAKİ RÖPORTAJ SADECE MEDYA ÇALIŞMASIDIR. ERCİYES GRUP OLARAK BU ŞİRKETLE HİÇBİR TİCARİ BAĞIMIZ YOKTUR.