Öncelikle bize kendinizi tanıtır mısınız?
Ben MESA Mesken Sanayi A.Ş.’nin Yönetim Kurulu Başkanıyım. 1969 Yılında kurulan MESA, ağırlıklı olarak konut inşa eden, inşaata yönelik hizmetler ve yapı bileşenleri üreten bir şirketler topluluğudur. Bugüne kadar yurtiçinde ve yurtdışında 50.000’den fazla konut inşa ettik. Konut kalitesi, güvenliği ve müşteri memnuniyeti hedef alınarak inşa edilen bu konutlar yurtiçinde daha çok İstanbul ve Ankara’da toplanmıştır. Yurtdışında ise Libya, Rusya, Letonya ve Almanya’da inşaatlar yaptık. Halen Kazakistan’da da konut inşa etmekteyiz. Geçmişte ülkemizde müteahhitlik hizmeti denilince ilk akla gelen, mahalle ölçeğinde, yap-sat düzeninde tek tek apartman inşa eden küçük müteahhitti ve bu sistemin konut gereksinimini karşıladığı düşünülürdü. Bizim kuruluş amacımız ise; yaşam kalitesi yüksek, konut siteleri inşa etmekti. Konut piyasasına girdiğimizden beri önem verdiğimiz bir diğer konu da üzerimize aldığımız işi, ölçeği ne kadar büyük olursa olsun, zamanında teslim etmektir. Bu konuda geçmişte büyük sıkıntılar yaşadık ve bunun inşaat teknolojisiyle ilgili bir mesele olduğunu gördük. Böylece, kaliteli konut yapmak ve zamanında bitirip müşteriye teslim etmek hedefimiz bizi yeni teknoloji arayışına götürdü. 1974-75 yıllarında, daha önce kullandığımız gelişmiş tradisyonel kalıp sistemi yerine o dönemde Fransa’da kullanılan ve bugün “Tünel Kalıp” adı ile bilinen inşaat sistemini kullanmaya başladık. Kısa bir süre içinde de bu teknolojiyi keşfedip imal eden grupla temasa geçerek tünel kalıp sisteminin üretimini yapmak için Ankara’da fabrikasını kurduk. Söylediğim gibi, bu teknolojiyi Türkiye’de ilk kullanan MESA idi ve herkes bizi merakla izliyordu. Yaptığımız inşaatlarda bu teknolojinin verdiği olanakla yapıların hızla yükselmesi herkesi şaşırtıyordu. Bu sistemi, hızlı üretimin yanı sıra depreme de dayanıklı olduğu için, güvenle kullanmaya devam ediyoruz. Özellikle, Marmara depreminden sonra, TOKİ müteahhit firmalara yaptırdığı bütün işlerde tünel kalıp sisteminin kullanılmasını zorunlu hale getirmiştir. Bugün ülkemizde bizim gibi çağdaş yaşam siteleri üreten bir çok müteahhit firma var. Devletimiz de buna yönelik yasalar çıkarttı. Biz MESA olarak bu konuda çok emek harcadık, yaptığımız toplu konutların altyapısını ve sosyal donatısını da yaparak insanların en iyi yaşam çevrelerine kavuşmasına ve bunlara bir gecikme olmadan taşınmalarına olanak sağladık. Site yönetimleri ile ilgili çabalarımız oldu. Bu amaçla bir şirket kurup, belirli bir süre yaptığımız konut sitelerini işletip, daha sonra da yönetimi asıl sahiplerine devrettiğimiz birçok örnek var. Buradaki amacımız, sahiplerine teslim ettiğimiz konutların mal sahiplerinde kendi kendilerini yönetme bilincini yerleştirmektir.
AZ MALİYET KALİTELİ KONUT
TOKİ’nin bugüne kadar yaptığı işleri nasıl değerlendiriyorsunuz ve daha güzel projeler yapılması için neler söylemek istersiniz?
Kentlerde yaşayan nüfusun büyük bir bölümünün halen gecekondularda yaşadığı gerçeğinden yola çıkan TOKİ’nin bugüne kadar izlediği politika olabildiğince düşük maliyetlerle konut üretimi yapmaktır. Bu politikanın bir sonucu yüksek bloklardan oluşan, yüksek yoğunluklu konut siteleridir. Ancak her zaman yüksek yoğunluk, ya da blok apartmanlar tek başına yaşam kalitesini düşüren, ya da yükselten bir faktör değildir. Buna MESA’nın bugüne kadar gerçekleştirdiği projelerden örnekler verebiliriz. Yaşam kalitesini belirleyen en önemli faktörler arasında iyi tasarım, sağlıklı, güvenli yaşam çevreleri oluşturmak daha önde gelmektedir. Bunlar da her zaman maliyetleri yükselten yöntemlerle elde edilmez. TOKİ’nin elindeki olanakları kullanarak yaptırabileceği yeni araştırmalar yoluyla, aynı maliyetlerle, daha kaliteli ve sağlıklı konutların üretilebileceğini düşünüyorum. Yapılan ihalelerde, hiç bir kalite standardı gözetmeden, işler en düşük fiyatı veren müteahhitlere ihale edildiğinde estetik, sağlık ve güvenlik koşulları, bugünkü yönetmeliklerle, araçlarla denetlenemez. Yapılacak araştırmalarla, AR-GE projeleriyle bu standartların geliştirilebileceği ve ihalelerde düşük maliyet ölçütü yanı sıra bunların da dikkate alınabileceği bir sistemin kurulması yararlı olacaktır. Biz de, MESA olarak, Ankara’da TOKİ’ye iş yaptık. Bizim kendi standartlarımızın altına inmeden bitirdiğimiz bu işi, aynı koşullarla başka kimse yapmazdı. Sonuçta Ankara bizim kentimiz, biz bu işi kar etmek için değil, bir hizmet olarak yaptık ve o işlevsiz bölge bir yaşam merkezine dönüştü. Bu da TOKİ’nin başarısıdır, biz de bu başarıya çalışmalarımızla destek olduk.
300 BİN MÜTEAHHİT VAR
Uzun yıllar mesleğinizin bir çok zorluklarına göğüs germiş bir müteahhit olarak Türk müteahhitlerini dünya müteahhitleri ile kıyaslarsanız neler söylemek istersiniz?
Türk müteahhitlerinin adının yurtdışında duyulmaya başlanması 1980’li yıllarda oldu. Müteahhitlik sektörü olarak yurtdışında gittikçe iyiye doğru giden bir grafiğimiz var. Ancak önemli sorunlarımız da var ve bunların başında sektördeki müteahhit sayısı gelmektedir. Bugün ülkemizde, yap-sat’çı küçük müteahhitlerle birlikte, yaklaşık 300.000 müteahhit bulunmaktadır. Böyle bir durum bugün dünyanın hiçbir yerinde yok. Örneğin, bugün Almanya’daki müteahhit sayısı bir elin parmaklarını, Fransa’daki müteahhit sayısı ise iki elin parmaklarını geçmez. Size daha enteresan bir şey anlatayım: Yıllar önce Polonya’dan bir iş alacaktık, ancak AB ülkesi olmadığımızdan o ülkede kendi adımıza iş yapamıyorduk, oradan bir müteahhit firma ile anlaşmamız gerekiyordu. Bu konuda yaptığımız araştırmadan gördük ki, Polonya’da en fazla 4 adet müteahhit firma vardı.Bu yüzden gelişmiş ülkelerde verilen teklif fiyatlarında büyük farklılıklar olmuyor, çünkü artık sistem oturmuş. O ülkede 300.000 tane müteahhit olmadığından işveren de zor duruma düşmüyor. Ülkemizde ise müteahhit sayısının çokluğu nedeniyle örneğin TOKİ’nin ihalelerinde çok zor durumlara düştüğünü biliyorum. Çok düşük fiyatla iş alan müteahhit o işi yapamıyor ve o yapamadığı işten dolayı da kuruma çok büyük zararlar veriyor. Dolayısıyla birinci öncelik şudur; Ülkemizde müteahhitlik hizmetleri yeniden tanımlanmalıdır ve belirlenecek yeni koşullara göre müteahhit sayısı azaltılmalıdır. Azaltalım derken 300.000 olan sayıyı 3-5’e indirelim demek istemiyorum ama en azından 300-500’lere indirilebilir. Bunu en çok da yurtdışı deneyimlerime dayanarak söylüyorum. Örneğin; önceki yıllarda Libya’ya gidip orada çok düşük fiyatlarla iş alıp, sonra da o işi bitiremeden oradan kaçan müteahhitlerimiz oldu. Bunun sıkıntısını o yıllarda Libya’da iş yapan bizim gibi müteahhitler çekti. Bütün bu zorluklara karşın, Türk müteahhitler olarak Avrupa’nın, Kuzey Afrika’nın ve Ortadoğu’nun birçok ülkesinde işler yaptık ve zamanında teslim ettik. Libya’da, Suudi Arabistan’da, Dubai’de ve diğer ülkelerde petrokimya tesislerine, altyapı çalışmalarına, barajlara, limanlara ve konut yapılarına baktığınızda, bütün bu işlerde, Türk müteahhitlerinin adı ve emeği olduğunu görürsünüz. Ben bu sektörün çalışanı olarak önümüzdeki yıllarda da yurtiçinde ve yurtdışında daha da büyük işlere imza atacağımıza inanıyorum.
UYARI: YUKARIDAKİ RÖPORTAJ SADECE MEDYA ÇALIŞMASIDIR. ERCİYES GRUP OLARAK BU ŞİRKETLE HİÇBİR TİCARİ BAĞIMIZ YOKTUR.