Öncelikle bize kendinizi ve firmanızı tanıtır mısınız?
Nurol İnşaat, 1966 yılında kurulmuş bir şirkettir. Şu anda toplam 14 ülkede yapım ve iş geliştirme faaliyetlerimiz sürüyor. Nurol Holding; inşaat ve enerji, savunma ve makine, finans ve bankacılık ve turizm olmak üzere 4 ana sektörde faaliyet gösteriyor. Nurol İnşaat olarak otoyollar ve demiryolları gibi birçok farklı alanda hem yurtiçinde hem de yurtdışında referans projelerimiz var. Türkiye’de ulaşım altyapılarının yanı sıra inşa ettiğimiz kentsel altyapı projelerimiz de var. Üstyapı anlamında da uydu kentler, lüks konutlar, turizm kompleksleri ve endüstriyel tesisler de inşa ediyoruz.
TÜRKİYE’DEKİ İLK YERLİ TÜNEL YAPIM ŞİRKETİYİZ
Nurol İnşaat’ın ulaştırma projelerinden bahseder misiniz?
Nurol İnşaat, Türkiye’nin ulaştırma sektöründeki ilk yerli tünel yapım şirketidir. 1976 yılından beri kendi tekniklerimizle ve geliştirdiğimiz metotlarla tünel inşaatları yapıyoruz. Biz İstanbul’daki ilk modern metro hattını yapan konsorsiyumun içindeydik. Şu anda da Marmaray projesinde Japon-Türk ortaklığının bir parçasıyız. Karayolu deneyimi olarak Nurol İnşaat’ın deneyimleri 1980’li yıllara dayanıyor. Türkiye’de ilk otoyolları yapan firmalardan biri de Nurol İnşaat’tı. Toprakkale-İskenderun Otoyolu o dönemde portföyümüze giren otoyolumuzdu. 576 milyon dolar bedelli proje Türkiye’deki TEM otoyolu ağının Hatay’dan geçerek Suriye sınırında biten son kesimidir. Biz daha sonra Eymür-Kürtün’de bir yol inşa ettik. Karadeniz Sahil Yolu’nda Bolaman-Perşembe kesimini ortak girişim olarak inşa ettik. Şu anda orada 3,8 km uzunluğunda Türkiye’nin en uzun karayolu tüneli var. Ankara-Pozantı otoyolunun da Kemerhisar-Eminlik kesimini ortak girişim olarak kesin kabulünü gerçekleştirdik. Son olarak 2012 yılı Şubat ayında Ordu Çevre Yolu’nun yapım ihalesini ortak girişim olarak kazandık.
GEBZE-İZMİR OTOYOLU MEDAR-I İFTİHARIMIZ OLACAK
Yap-İşlet-Devret modeli ile inşa edeceğiniz projeleriniz var mı?
Yap-İşlet-Devret modeline biz de çok önem veriyoruz. Şu anda 6 tane Türk ve İtalyan firmalarının konsorsiyumundan oluşan Gebze-İzmir otoyolunun koordinasyondan sorumlu firmasıyız. Bizim çok önem verdiğimiz bu proje inşallah medar-ı iftiharımız olacak. Gebze-İzmir otoyolu kapsamında 420 km uzunluğunda bir otoyol ve 3 km uzunluğunda da bir asma köprü inşa edilecek. Bu asma köprü dünyanın en uzun 2. köprüsü olacak. 22 yıl 4 ayda işletmeyi de bitirip devlete teslim edeceğiz.
DOĞU’DA YÜK TAŞIMACILIĞI DEMİRYOLU İLE YAPILMALI
Türkiye’de karayolu yapımına verilen önemin diğer ulaşım projelerine de verilmesini ister misiniz?
Şahsen vatandaş olarak kesinlikle demiryollarına ağırlık verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Devlet şu anda demiryollarına daha çok yatırım yapıyor. Bunun da çok doğru bir karar olduğunu düşünüyoruz. Bu anlamda Yap-İşlet-Devret modelinin bazı dezavantajları da var. Global krizden dolayı Yap-İşlet-Devret projeleri biraz yavaşladı. Türkiye’de ve dünyada demiryolu yapımına çok önem verilmeye başlandı. Türkiye coğrafi anlamda demiryolu yatırımlarına müsait bir durumdadır. Örneğin; Doğu Anadolu Bölgesi dağlık bir bölge olduğu için Doğu Anadolu Bölgesi’nde yük taşımacılığının demiryolu ile yapılmasının çok ideal olacağını düşünüyoruz. Biz Nurol İnşaat olarak tünel yapımı faaliyetlerinde bulunduğumuz için demiryolu projelerine çok yabancı değiliz ve uzun zamandır da ilgileniyoruz. Fakat Türk müteahhitliğinin genel anlamda bazı handikapları var. Türkiye’de demiryolu yapımında deneyimi olunan çok fazla Türk müteahhidi yok. Nasıl ki; bundan 30 yıl önce otoyollarımızı önce yabancı müteahhitler inşa etti, ancak sonraları Türk müteahhitleri yeterlilik kazanıp projeleri almaya başladı inşa ediyordu. Şu anda da eskisi gibi olmasa bile Türkiye’deki kamu kuruluşları yatırımlarını yabancı ağırlıklı yapmak durumunda kalıyor.
İŞLER EHİL ŞİRKETLERE VERİLİYOR
Türkiye’de bugün müteahhitliğin geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de 1980 yılından sonra inşaat sektöründe büyük atılımlar oldu. Türk müteahhitleri özellikle Asya’daki komplike projelerde yer almaya başladı. Fakat 2001 yılındaki krizle birlikte Nurol İnşaat gibi kurumsal ve deneyimli firmalar Türkiye’de işlerine devam edemeyeceklerini anladılar. Bunun akabinde Türkiye’de kurumsal firmaların birçoğu yurtdışında iş aramak durumunda kaldılar. Nurol İnşaat olarak biz de 2001 yılından bu yana işlerimizin yüzde 60’ını yurtdışında yapıyoruz. Bunu başaramayan firmalar da maalesef kaybolup gitti. Firmaların ciro ölçeklerini milyon dolarlardan milyar dolarlara çıkarması ise bu son 10 yıllık dönemde oldu. Şimdi Yap-İşlet-Devret modeli ile firmalar ekonomik anlamda 15-20 yıl sonrasını dahi planlayabiliyor. Bununla birlikte Türkiye’de binlerce inşaat şirketi var. Türkiye’de inşaat şirketi kurmak çok kolaydır. Müteahhitleri sınıflandırmak anlamında eksiklikler var. Bu biraz bizim Türk insanının kültürel anlamda girişimci ruhundan da kaynaklanıyor. Rusya’da ve Arap ülkelerinde Türk müteahhitlerinin işlerini bitirdikten sonra kurdukları çok sayıda şirket var. Girişimcilik iyi bir şey ama tek üfürümlük şirketlerin de çoğu işlerini yarım bırakıyor, iflas ediyor ve inşaat sektörüne zarar veriyor. Mesela biz Irak’ta yeni bir proje aldık. O proje ile ilgili çalışırken Güney Irak’ta başka projelerle ilgili de resmi kurumlara girişimlerde bulunuyorduk. Bir kamu kuruluşu bize ‘Biz şimdi size bu işin dosyasını vereceğiz, siz de hazırlanıp teklif vereceksiniz. Fakat sizden önce 2 tane Türk şirketi bu işi yarım bıraktı’ dedi. şirketlerin isimlerini sorduğumuz zaman hiç adı bile duyulmamış şirketler olduğunu gördük. Şirketler hakkında araştırma yapmamıza rağmen herhangi bir bilgi bulamadık. Sonuçta orada ‘Türk şirketi geldi, bu işi batırdı’ şeklinde olumsuz bir algı oluşmuş. Artık bu algıları düzeltmek bizim gibi şirketlere düşüyor. Daha sonra idareler de deneyimli firmalar ile deneyimsiz firmaları ayırt edebilecek duruma geliyor ama bu algılar düzelene kadar da aradan 10 sene geçiyor. Dolayısıyla müteahhitler ile ilgili sınıflandırma yapılması gerekiyor ve bunu yapabilecek kurumlar var. Mesela ülkemizde Türkiye Müteahhitler Birliği var. Kar amacı gütmeyen bir kuruluş olduğu için Türkiye Müteahhitler Birliği’ni söylüyorum. Buna benzer diğer oluşumlar da olabilir. Tabii bunun kanuni tarafını da düşünmek gerekir. Bu kurumlar yasal düzenlemeler eşliğinde bu ayrımı sağlayabilirler. Örneğin yurtdışında girdiğimiz birçok ihalede daha ihaleye girmeden firmaların daha önce yapmış oldukları işlere göre değerlendirildiklerine şahit oluyoruz. Değerlendirme aşamasından geçen firmalara belirli bir bedel aralığında yine belirli projelere girebileceğini söylüyorlar ve biz o kurallara uyum sağlıyoruz. Düşük fiyat değerlendirmesi de çok hassas bir şekilde yapılıyor. Kısacası dünyanın birçok yerinde işler ehil şirketlere veriliyor. Türkiye’de de buna benzer sınıflandırmanın bir an önce yapılması gerekiyor.
UYARI: YUKARIDAKİ RÖPORTAJ SADECE MEDYA ÇALIŞMASIDIR. ERCİYES GRUP OLARAK BU ŞİRKETLE HİÇBİR TİCARİ BAĞIMIZ YOKTUR.