SEKTÖRÜN SIKINTILARINA GENÇ YAŞTA VAKIF OLDUM
Öncelikle bize kendinizi tanıtır mısınız?
1955 Trabzon Çaykara doğumluyum. 1960 yılından beri İstanbul’da yaşıyorum. Babam otobüsçüydü. Ben de hayatı otobüslerde geçmiş bir ailenin çocuğuyum. 1967 yılında babam vefat edince iş hayatına erken yaşta atıldık. 1970’li yılların ilk yarısında Ulusoy’da çalışmaya başladım. Bu sektörün sıkıntılarına genç yaşta vakıf oldum.
OTOBÜSÇÜLÜK ÖNCEDEN ÇOK CAZİP BİR MESLEKTİ
Türkiye’de otobüsçülüğün bugünkü geldiği nokta hakkında neler söylemek istersiniz?
1980’li yıllarda otobüsçülük gerçekten çok cazip bir meslekti. 302 marka otobüsleri 150 bin mark fiyatına alıp 5 sene kullandıktan sonra yine aynı fiyata satıyorduk. Türkiye’de 2 bin 500 tane otobüs vardı. Arz talep dengesi sektörün lehineydi. O zamanlar otobüsçülük para kazandıran ve altın çağını yaşayan bir meslekti. Daha sonra 1980’li yılların ilk yarısında yerli otobüslerden ithal otobüslere geçince sektörde yetersizlik baş gösterdi. Ulusoy ve Varan şirketleri yurtdışından ithal otobüs getirmeye başlayınca otogarlar yetersiz kalmaya başladı. Özellikle 1985 yılında İstanbul Otogarı dahil bütün otogarlar yetersiz kalınca hepsinin taşınma ihtiyacı doğdu. Cemal ULUSOY Bey o zamanlar Otobüsçüler Federasyonu Başkanıydı. Dönemin Otobüsçüler Federasyonu Genel Sekreteri Ahmet YALAMANOĞLU Bey ile bu konuda girişimlerimiz oldu. Ahmet YALAMANOĞLU Bey ile birlikte İstanbul Otogarı’nın Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılması konusunda bir adım attık. Cemal ULUSOY Bey’e durumu arzettik. Yeni İstanbul Otogarı’nın yeri için o zamanki eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Bedrettin DALAN Bey ile de görüştük. Trakya ve Marmara Bölgesi civarındaki dernekleri tek çatı altında birleştirdik. Bedrettin DALAN Bey de bu sorunun bu şekilde çözüleceğini söyledi ve ortak kararlar aldık. İstanbul Otogarı’nın yapılmasına başlanmasıyla ve Yap-İşet-Devret modelinin uygulamaya geçmesiyle sektördeki sıkıntılara daha da yakından şahit olmaya başladık ve sorumluluk üstlendik. 1989 yılında Cemal ULUSOY Bey vefat edince ben de 1990 yılında yönetim kuruluna geldim. Daha sonra başkan yardımcısı olduk ve İstanbul Otogarı’nın tamamlanmasında önemli çalışmalar yaptık. İstanbul Otogarı farklı bir projedir. Türkiye’de otobüsçülüğün merkezi İstanbul olduğu için diğer otogarlardan farklı olması gerekiyordu. Her firmanın bağımsız ilkeleri olmasını istemiştik. Ancak o dönemde tramvay ve metro hattının otogarın altından geçirilmesi bizim otogar projemizi sıkıntıya soktu. Hem maliyetleri arttırdı, hem de projenin genelinde birtakım sıkıntılar yarattı. İstanbul Otogarı’nın 1994 yılında açılışını şu anki Başbakanımız o dönemki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN Bey yaptı. Bununla beraber Türkiye’nin her yerinde çeşitli turizm ve seyahat dernekleri kuruldu.
İNSAN HAYATININ YÜZDE 30’U ULAŞIMDIR
Ulaşımın hayatımızdaki önemini anlatabilir misiniz?
Bugün karayolu insan taşımacılığı sektörü konusunda Türkiye dünyaya örnek teşkil edecek bir model geliştirmiştir. Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde Türkiye’deki kadar muntazam, düzenli, kaliteli ve nitelikli bir karayolu insan taşımacılığı yok. Bu insanlarımıza sınırsız bir ulaşım özgürlüğü tanıyor. Bugün Avrupa ülkelerinde bir yerden bir yere gidecekseniz gara mahkûmsunuz. Akşam saatlerinde seyahat etme hakkınız yok. Gittiğiniz yerde kalırsınız. Hâlbuki Türkiye’de 24 saat kesintisiz seyahat edilebilir. Sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamı destekleyen en önemli unsurlardan birisi de ulaşımdır. Hayatı bir bütün olarak ele aldığınız zaman yüzde 30’u ulaşımdır. Ekonominin de yüzde 30’u ulaşımdır. Dolayısıyla ulaşımın önemini göz ardı etmek mümkün değil.
ÖLÜ YATIRIMLAR ÜLKE EKONOMİSİNE ZARAR VERİYOR
Devletten beklentileriniz nelerdir?
1991 yılından bu yana taşıma kanunu için uğraşılıyordu. Bu kanunu çıkarmak da 59. hükümete nasip oldu. Bakanlıklar içerisinde bence en aktif bakanlık ulaşım bakanlığıdır. Sektörün içinde bazı sıkıntılar var. O sıkıntıları aşmaya çalışıyoruz. Sektörün yeniden düzenlenmesi için Ulaştırma Bakanlığı ve bağlı olduğumuz diğer bakanlıklarla bir komisyon oluşturduk. Türkiye’de son yıllarda ciddi bir değişim ve dönüşüm var. Bu değişim ve dönüşümü doğru yönetmek, yatırımları atıf halden çıkarıp aktif hale getirmek, şehirlerarası otobüs yatırımlarını biraz daha küçülterek yatırımları başka istikametlere kaydırmak gerekiyor. Ölü yatırımlar hem ülke ekonomisine hem de sektör ekonomisine büyük zararlar vermektedir. Bir başka hazırlıksız yakalandığımız konu da hükümetimizin ulaştırma politikalarına bakış açısıdır. Çok hızlı değişimler yaşandığı için hava taşımacılığının önü açıldı. Buna ülkemizin ihtiyacı vardı. Havayolu ulaşımına rağbet artınca karayolu ulaşımı yavaşladı. Bundan sektör çok zarar gördü ve görmeye de devam ediyor. Derdimiz bu sorunlara hayıflanmak değil ama bu değişimi kamu yararına dönüştürebilmek istiyoruz. Karayolu taşımacılığına da büyük önem verilmelidir. Bu da demiryolu ulaşımı ile desteklenmelidir. İşte ülkemizin bu yönden büyük eksiklikleri var. Avrupa ve diğer ülkelerde demiryolu ulaşımı çok kullanılmaktadır. Çünkü uçaklarla havaalanına kadar, trenlerle istasyona kadar, vapurlarla limana kadar gidebilirsiniz. Ondan sonra karayollarının erişim özgürlüğü devreye giriyor. Hükümetimizin karayolları ve demiryollarını yeniden değerlendirip düzenlemesi gerekir.
OTOBÜSÇÜLÜK SEKTÖRÜNÜ DAHA AKTİF HALE GETİRMEK İSTİYORUZ
Mevcut sıkıntılarınızın çözüme kavuşması için siz neler yapıyorsunuz?
Biz de sivil toplum örgütlerimizle bu sektörü daha etkili bir hale getirmek için uğraşıyoruz. Hiç kimseyi kendimize rakip olarak görmüyoruz. Kimseyi de önümüze engel olarak koymamak lazım. Diğer bir konu ise akaryakıtın Türkiye’de çok pahalılaşmasıdır. Dünyada akaryakıt fiyatları artarken Türkiye’de vergi üstüne vergilendirilmesi sektörü zor durumda bırakmaktadır. Herhangi bir hammaddenin fiyatının vergilendirilmesi hammaddenin ana fiyatını geçmemesi lazım. Mesela yurtdışından gelen akaryakıtın hammadde fiyatı 700 bin lira iken bize 2 milyon lira olarak satılması da bizi bayağı bir etkiliyor. Türkiye’de 10 sene önce karayolu taşımacılığında akaryakıt kullanımının toplam giderlerindeki payı yüzde 30 iken bu oran son yıllarda yüzde 55 ve yüzde 60 olmuştur. Bu sorunların bir an önce düzeltilmesi lazım. Bunun dışında bizim ulaşım altyapımız olan otogarların düzgün bir şekilde yapılması sektör adına yapılması gereken en önemli işlerdir. Belediyeler tarafından yanlış yapılan projelerin bedeli sektörü etkiliyor. Bu yüzden ağır faturalar ödüyoruz. Bunun için otogar projelerinin doğru yapılması konusunda tüm belediyelere bir yazı yazılması gerekir. “Lütfen otogar projelerini bize sormadan, bize danışmadan yapmayın. Yanlış yapılan projelerin bedeli sektör mensuplarımız tarafından ödeniyor” şeklinde bir yazı yazılarak bunları önlemek gerekir. Dolayısıyla benim içinde yaşayacağım mekanın belirlenmesinde ve şekillenmesinde benim de rol almam lazım. Bizim de bu konuda mimarı çalışmalarımız sürüyor. Belediyelerden de geri dönüşler başladı. Amacımız daha uygun, daha ekonomik otogarlar yapmak ve sektörün sırtına yük olan otogarları sıkıntı olmaktan çıkarmaktır. Mesela Samsun’da şehir dışına yapılan otogar bize altından kalkamayacağımız kadar büyük bir zarar verdi. Otogarlarda her giriş ve çıkışlarda ödenen belirsiz tarife ücretleri ve yasayla girilmesi zorunlu olan otogarlara bağımlı kalmamız her konuda sorun teşkil etmektedir. Bunu denetleyen hiçbir birim yok. Bugün A belgeleriyle başıboş bir şekilde şehirlerarası taşımacılık yapılıyor. İstanbul’dan Çorlu’ya ve Lüleburgaz’a, hatta yakında Türkiye’nin her yerinde yollarda vızır vızır niteliksiz, küçük motorlu taşıtlarla beraber taşımacılık yapılacak. Bizi otogara girmeye mahkûm eden anlayış onları nereye sokacak? Onları nerde ve nasıl denetleyecek? Eğer onları yolda denetleyeceklerse bize otogara girme mecburiyetini neden getiriyorlar? O zaman bize de böyle bir zorunluluk vermesinler. Biz de şehrin belirli yerlerinden yolcularımızı alalım. Bu ve bunun gibi birçok sorunu çözmek için biz de var gücümüzle uğraşıyoruz. Uğraşmaya da devam edeceğiz.
UYARI: YUKARIDAKİ RÖPORTAJ SADECE MEDYA ÇALIŞMASIDIR. ERCİYES GRUP OLARAK BU ŞİRKETLE HİÇBİR TİCARİ BAĞIMIZ YOKTUR.