İşadamı ölçülü risk alandır
YDA Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin ARSLAN, işadamlarının önemine vurgu yaparak işadamlarının ölçülü risk alması gerektiğini söyledi.
MEHMET SAFA CANAT - HASAN CANAT / İSTANBUL

BAŞARILI FİRMALAR ÖDÜLLENDİRİLMELİ

Mevcut ihale yasaları hakkında neler söylemek istersiniz?

İhale yasalarında belirli kıstaslar bugüne kadar hiç ele alınmamış. Anayasamızda da bu konuda eksikler var. Anayasamız bile hep ceza üzerine kuruludur. Hiç ödül üzerine kurulu değildir. Mesela; bir kamu kurumuna iş yapan 2 tane firma var diyelim. Bir firma işini en güzel şekilde, sorunsuz yapıp alnının akıyla teslim etmiş. Diğer firma ise imalatta sorunlar yaşayarak, piyasayı borçlandırarak, kamu kurumunu zor durumda bırakarak işini zoraki bitirmiş. Kamu kuruluşu bu 2 firmayı aynı kefeye koyuyor. Bu da bir adaletsizliktir. Bence işini sorunsuz yapan firmalar ödüllendirilmelidir. Tabii ki görevi gereği firma taahhüt ettiği işini yapmalıdır ama görevler ülkemizde bazen kötü şekillerde de kullanılabiliyor.

TOKİ’nin iş vereceği müteahhidi seçmesi hakkında neler söylemek istersiniz?

TOKİ Başkanı Erdoğan BAYRAKTAR Bey’in bu konuda hassas olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Yasalar gereği bir kamu kurumunda idare başkanı iş vereceği firmalarda ayırım yapamaz ama firmaların sicil notlarını yapmış oldukları işlere göre düzenleyebilir. Bu uygulama ile işini iyi yapan müteahhitlerin sicil notları düzenlenerek o firmalar ödüllendirmiş olur. İyi firma ile kötü firma böylece ayrılmış olur.

HER MESLEĞİ KENDİ ERBABI İCRA ETMELİ

Müteahhitlik hakkında neler söylemek istersiniz ve müteahhitlik kıstasları nasıl olmalıdır?

Mesela berber olmak için ustalık belgesine ihtiyaç duyulurken müteahhitlik konusunda böyle bir zorunluluk yoktur. Aslında her mesleği kendi erbabının icra etmesi esastır. Fakat inşaat sektöründe herkese açık bir kapı var. Gönül ister ki müteahhit olmak isteyen insanlar bir teknik okuldan mezun olsun. Yasalar ne kadar zorunluluklar getirirse getirsin denetleme yapılmadığı zaman kağıt üzerinde kalır. Önceki yıllarda yaşanan sorunlardan bir tanesi de müteahhitlik karnesi kiralamaktı. Vatandaşın biri bir parça tarlasını satarak müteahhitlik karnesi kiralardı. Daha sonra bu vatandaş ihalelere elini kolunu sallayarak, hiçbir fizibilite araştırması yapmadan ihalelere girip düşük fiyata iş alabiliyordu. Şimdi ise öyle değil. Artık ihalelere katılım bedeli, anahtar teslimi gibi yasalar var. Bu yasalar olumlu ama yetersizdir. Halen ihalelerde düşük fiyata iş alıp kamu kuruluşlarını zor durumda bırakan insanlar var. İşveren kurumun idare başkanı düşük fiyat teklif edilen bir işi kendisine de zarar geleceğini bile bile yasalar gereği vermektedir. İnşaat sektöründeki bu kanayan yaranın bir an önce iyileştirilmesi lazım. İnşaat sektörü insan hayatının %99’unu kapsar. Örneğin; yaşadığımız ev, yürüdüğümüz yol, gezdiğimiz park, çalıştığımız işyeri hep inşaat sektörünün bir imalatıdır. Türk insanının din, politika-siyaset ve inşaat konusunda eline kimse su dökemez. Siyaset insanların yaşamını düzenleyen bir kurallar bütünüdür. Din, bütün insanların inanç ihtiyacı hissettiği bir olgudur. İnşaat ise hayatımızın % 99’unu kapsayan bir yaşam alanıdır. Bu 3 konuda Türk halkı çok otoritedir ve sonuna kadar ahkam keser. Müteahhitlerin bir diğer sorunu da budur. Yıllardan beri politikacılar ve müteahhitler hep ayıplanmıştır. Ben aslında müteahhitlik kavramının da literatürden kaldırılmasını istiyorum. Çünkü Türk insanı kavramlara göre insanları değerlendiriyor. Türk halkı tarafından müteahhitler hırsız olmakla, politikacılar yalancılıkla itham edilir. Aslında her insanın iyisi ve kötüsü vardır. Bu sorunların çözüme kavuşması için gerekli yasal düzenlemeler yapılarak artık müteahhitlikten kurumsallaşmaya geçilmelidir. 2886 sayılı ihale kanununun yürürlükte olduğu yıllarda eski bir bakanımızın bir televizyon programında övünerek “Ben % 65 tenzilatla iş verdim” dediğine şahit oldum. Bir inşaat mühendisi olarak benim içim sızladı. Eğer ben bir devlet bakanı olsaydım o işi o kadar düşük tenzilatla vermezdim. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın düzenlediği birim fiyatlar vardır. Kamu kuruluşu tarafından ihalesi yapılan 100 liralık işin % 75’i maliyet, % 25’i kârdır. Bu kurallar esastır. Buna rağmen 100 liralık bir işi 40 liraya almak isteyenler oluyor. 100 liralık bir işi 40 liraya yapmak mantığa aykırıdır. Bu konuda yapılabilecek en büyük fedakarlık kârınızı sıfırlamaktır. Yani 100 liralık işi en az 75 liraya yapabilirsiniz. Tabii işin içinde vergiler de dahil değildir. Kâr etmek bu işin doğasında vardır ve kâr etmeden hiçbir firma hayatını devam ettiremez. Bu yüzden ihalelerde kurumsallaşmış firmalar tercih edilmelidir.

AİLE ANAYASASI HAZIRLANMALI

Türkiye’deki kurumsal aile firmaları neden uzun ömürlü olamıyor? Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Size bu konuda bir anekdot anlatmak istiyorum. Singapur’da bir Japon firması ile konsorsiyum bir iş yapmak için görüşüyorduk. Japon firmasının temsilcisi bize firmanın tanıtım katalogunu verdi. Tanıtım katalogu 8 sayfaydı. Bizim ekibimiz 8 sayfalık bir katalog görünce üzüldü. İş konusunda Japon firmasının temsilcisine sorular sormaya başladılar. Japon firmasının temsilcisi de hiç ağırlığını bozmadan çok saygılı bir biçimde sorularımıza cevap veriyordu. Ben de merak edip katalogu okuduğum zaman karşımızda 460 yıllık bir firmanın temsilcisi bulunduğunu anladım ve arkadaşlarımı uyardım. Bu firma 1600’lü yıllarda kurulan 17. kuşak Takenaka isimli bir aile firmasıymış. Türkiye’de neden böyle bir aile firması yok? Çeşitli sebepleri var. Türkiye’de en eski 4. kuşak aile firmaları Vefa Bozacısı ve Hacı Bekir Lokumları’dır. Biz de bir aile firmasıyız ve 2. kuşak olduğumuz için geleceğe yönelik kaygılarımız bulunmaktadır. Bu kaygılarımızı bir nebze de olsa yatıştırmak ve babadan aldığımız bayrağı daha ileriye taşımak için çeşitli planlamalar yapıyoruz. Aile şirketlerinde gecesini gündüzüne katarak işin bütün çilesini çekmiş bir kurucu üye vardır. Kurucu üye tektir ve hızlı kararlar alır. İşin her zaman başında olmuştur. Başarının sırrı da budur. Daha sonra bu firmalarda kurumsallaşma ihtiyacı doğar. Kurumsallaşma teoride çok kolay zannedilir ama pratikte uygulanması çok zordur. Belirli bir süre sonra kurucu üye aile firması oldukları için yetkilerini birileriyle paylaşmak zorunda kalacaktır. Hayatta en zor hadise iktidar paylaşımıdır. Paylaşım ve istişare yapılmadıkça hatalar peş peşe gelir. Hataları doğuran sebeplerden bazıları; kurucu üyenin işleri büyütüp kendisine ayıracak zamanının kalmaması, yetki ve görev paylaşımına gitmemesi, profesyonellerle istişare yapmaması ve yanındakilere güvenmemesidir. Kurucu üye ile firma arasında böylece bir manevi bağlılık oluşmuş olur. Duygusallık had safhaya gelir. Duygusallık da başarının sırlarındandır ama kurumsallaşmış firmalar duygusallık ile mantığı aynı değerde tutmalıdır. Amatör ruh ile profesyonel çalışma olmalıdır. Amatör ruhu kaybetmemeliyiz. Kurucu üye zamanla işlerin yoğunluğundan dolayı istemeyerek ailesini bile ihmal etmeye başlar. Çocuklarının eğitimini gözlemleyemez. Tabii bu arada işler büyür, cirolar yükselir, istihdam artar. Kurucu üyenin özgüveni arttıkça yükü, riski ve korkusu da artar. Müteşebbis ruh insanı rahat bırakmaz. Bisiklete bindiğiniz zaman pedal çevirmek gibidir. Pedal çevirmediğiniz zaman düşersiniz. Müteşebbis karşısına çıkan fırsatları geri çeviremez. Kurucu üye bu çektiği ezikliği ve sıkıntıları evladının yaşamaması için evladına sürekli maddi destek sağlar. Onu en güzel okullarda, üniversitelerde okutur. Allah kimseyi evladı ile imtihan etmesin. Zamanla kurucu üye yaşlanır ve yorulur. Çocukların büyümesiyle kuşak çatışması başlar ve kurucu üye de ideallerinin gerçekleşmesi adına çocuklarının şirkette işlere yardımcı olmasını ister. Kurucu üye bu süreçte çocuklarının çekirdekten yetişmiş olmasına dikkat etmez. Direkt olarak çocuklarını üst düzey yönetici yapar. Şirkete yıllarını vermiş, sıkıntısını çekmiş alt personel ise üzülür. Çünkü o personellerde de firmaya karşı duygusal bir bağ oluşmuştur. Çünkü göreve yeni gelen genç kuşak realitelerden habersizce yenilikler getirmek ister. Kurucu üye olan baba arada kalır. Personelde uyumsuzluk başlar ve bu uyumsuzluğu personel kurucu üye olan babaya aksettirmek istemez. Bu ayrıntılar çok küçük gözüken ama çok önemli olan hadiselerdir. Firma personeli yeni gelen genç kuşağı ehliyetsiz bir şoför olduğunu anlarsa onun kullandığı arabada bulunmak istemez. Bu birinci kuşağın sorunu. İkinci Kuşağın sorunu ise yeğenlerin ve torunların Osmanlı Devleti’ndeki şehzadeler gibi yaptıkları liderlik kavgasıdır. Liderlik koltuğuna kim oturacak? Bu görev bazı ataerkil toplumlarda en büyük çocuğa layık görülür. Yeğenler evlenince aileye damatlar, gelinler ve enişteler olmak üzere üçüncü kişiler; torunlar, kuzenlerin çocukları yani üçüncü kuşak katılır. Üçüncü kuşak; birinci kuşak ve ikinci kuşak ile aynı sıkıntıları yaşamamış, aileye sadece kan bağı ile mensup olmuştur. Üçüncü kuşak; ikinci kuşak gibi aynı evde birlikte büyümemiş; aynı kültürü, sevinci ve üzüntüleri paylaşmamıştır. Ortak değerler açısından kardeşlerde olduğu gibi kuzenler arasında kuvvetli bir bağ yoktur. Bu nedenle de üçüncü kuşağın temsilcileri arasında zamanla manevi problemler oluşur. Damatlar, enişteler ve gelinlerin de olumsuz yorumları farklı kültüre sahip olan üçüncü kuşağın bu problemlerini alevlendirir. İkinci kuşak yine kardeşler ortaklığında bu sorunu belli bir noktaya kadar idare edebilir ama aile içinde çeşitli spekülasyonlar oluşur. Kuzenler ortaklığı başladığı zaman da bu sorunlar baş gösterir ve firmanın ömrü son bulur. Özellikle bu konuda Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer ÇAĞLAYAN Bey’in Ankara Sanayi Odası Başkanı iken “Aile Şirketlerinde Kurumsallaşma” adında çeşitli etkinlikler düzenlediğini söylemek isterim. Kurumsallaşma her firmaya eğitim olarak verilmelidir. Fakat kurumsallaşmadaki ciddiyet zedelenirse firmanın da itibarı zedelenir. Aile içinde duygusal bağ, aile şirketinde mantıksal bağ olmalıdır. Bu konuda şiddetle tavsiye ettiğim tek şey bir aile anayasasının hazırlanmasıdır. Aile anayasalarından kastım şudur. Aile şirketlerinin bekası için, aile içindeki kişilerin aile şirketindeki konum, yetki ve görevleri bir yasal prosedür içinde olmalıdır. Aile şirketine katkısı olabilecek üyelerin vasıflarına göre konumlandırılması, faydası olamayacak insanların ise çalışmasalar bile sabit bir maaş ücretine bağlanması gerekir. Biz de aile şirketi olduğumuz için bu gibi hususlara çok dikkat ediyoruz. En önemlisi 1. kuşaktan devraldığımız görev ve yetkilerimize dayanarak hareket etmiyor; iş arkadaşlarımızın şirkette işe başlama tarihlerine de çok dikkat ediyor ve tecrübelerine saygı gösteriyoruz. Çünkü geçmişini bilmeyen geleceğini bilemez.

HAVALİMANI İŞLETMECİLİĞİ DE YAPIYORUZ

Peki siz aile şirketinize neler kazandırdınız? Bu bayrağı diğer kuşaklara teslim etmek için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

YDA Şirketler Grubu olarak ağırlıklı bir şekilde inşaat işleri yapıyoruz. Ankara Yenimahalle’de kendi arazimiz üzerine yaptığımız Nevbahar Konutları isimli projemiz var. Kazakistan’da, Moldova’da devam eden yatırımlarımız var; arazi ve projeler geliştiriyoruz. Kendi yatırımlarımızın yanı sıra, şu anda taahhüt olarak üstlendiğimiz finans merkezi, otel, alışveriş merkezi ve iş merkezi gibi inşaatlarımız sürmektedir. Ayrıca Rusya’ya da kısa vadede açılmayı planlıyoruz. Bunun yanında, havacılık sektöründe; Dalaman Uluslararası Havalimanı ve Aktau Uluslararası Havalimanı ( Kazakistan ) işletmeciliği yapıyoruz. Türkiye’de hem havalimanı yapıp hem de işleten ender firmalardan biriyiz. Medikal sektöründe tıbbi sarf malzemeleri ithalatı yapıyoruz. Türkiye genelindeki bayilerimiz aracılığıyla dağıtım ve satışını da yapıyoruz. Madencilik sektöründe, Soma’da Avrupa’nın en büyük kömür yıkama tesisini kurduk. Soma’daki tesis ülke ekonomisine çok büyük katma değer sağlamaktadır. Devletin kömürü tesisimizde zenginleştirilerek madeni değeri güçlendiriliyor. Dekapaj işlerinde 100 ton çıkarılan kömürün ancak % 40’ı işlenebilirken bizim tesisimizde % 85’i işlenmektedir. Değerlendirilemeyen kömür oranını % 15’lere kadar düşürdük.

SOSYAL SORUMLULUK PROJESİ

Medikal sektörüne girme amacınız nedir?

Ticari çalışmalarımızdan elde ettiğimiz birikimleri insani bir hizmet amacıyla değerlendirmek için medikal sektörüne girdik. Ben, işadamlarımızın insani değerleri de ön planda tutmaları ve sosyal sorumluluk projelerine de destek vermeleri gerektiğini düşünüyorum. Fani dünyada insanlık adına bir şeyler yapmak istiyorsak bunu hayatta iken yapmalıyız. Biz bu dünyadan göçüp gittikten sonra mirasçılarımıza çeşitli yerlere hayır yapmalarını vasiyet edeceğimize bu işi hayatta iken yapmak daha efdaldir. Bu gibi konular insanoğluna hayatta iken zor gelir. Nefsimize ağır gelen şey bizim için hayırlıdır.

YURTDIŞINDA DA ÜLKEMİZİ TEMSİL ETMEK İSTİYORUZ

Gelecekteki hedefleriniz nelerdir?

Türkiye iyiye doğru gidiyor ve daha iyi olacağından da şüphe etmiyorum. 32 yıllık ticari hayatımızda YDA Şirketler Grubu’nda 1992 yılından beri görev yapmaktayım. Bu konuda meşhur bir hikaye vardır. Bir anne oğluna evlilik konusunda dert yanıyormuş. Oğlu ise annesinin evlenmesini istemiyormuş. Oğlu “Anne, yeter artık evlenme. Sokağa çıkacak yüzümüz bile kalmadı” demiş. Annesi de “Ah evladım, annen koca mı gördü? Ali, Veli, Selami, 4 tane de ondan evveli; Recep, Şaban, Ramazan, bir de rahmetli Baban!” demiş. Benim de 1992 yılından bu yana Türk işadamları kriz mi gördü diyesim geliyor. 1992, 1994, 1996, 1999, 2001 yıllarındaki krizler Türk müteşebbisini daha temkinli davranmaya yöneltmiştir. Hedeflerimizi belirtirken de daha ölçülü ve dikkatli olmaya çalışıyoruz. İşadamı ölçülü risk alandır. Vizyonumuz; Türkiye’de ve dünyada kendi sektörlerimizde söz sahibi olabilmek, ilk 10 firma arasına girebilmektir. Misyonumuz ise bu vizyona bağlı olarak çalışmalarımıza devam etmektir. Bu kapsamda, önümüzdeki ilk 5 yılda Rusya ve Afrika pazarlarına girmek, şu an ki 5.000 olan istihdam sayımızı 10.000’lere çıkarmak istiyoruz. İlk 5 yıldan sonra da 3. kuşağa 15.000 kişilik istihdamla, şirket bünyesinde farklı pasaport taşıyan en az 8-10 değişik ülkeden de arkadaşların istihdam edildiği bir dünya şirketi bırakmak istiyoruz. Bu sayede küreselleşmeye uyum sağlamış bir uluslar arası şirket haline gelmeyi hedefliyoruz. Diğer meslektaşlarıma da özellikle Afrika pazarına girmelerini tavsiye ederim. Afrika, yeterli yeraltı kaynaklarına sahip, yapılandırılmaya son derece elverişli bir kıtadır. Ayrıca dünyanın her yerinde Türkler yaşamaktadır. Türk işadamlarının yurtdışındaki birçok projeyi üstlenmelerini ve yapmalarını isterim. Yurtdışında inşa ettiğimiz her bir yapı ülkemizi temsil etmektedir ve dünyanın dört bir köşesine Türk Bayrağı dikmiş kadar sevindirici bir gelişmedir.

TÜRKİYE FIRSATLAR ÜLKESİDİR

Son olarak Türk halkına neler söylemek istersiniz?

İş hayatında miktarların önemi yoktur. Mesela bir işadamı 100 milyon $ ciro eder ve bir yıl sonraki cirosu ise 110 milyon $’dır. Fakat simit satan bir kişi 100 simit satıp bir yıl sonra 500 simit satabiliyorsa yıllık büyüme oranı olarak daha başarılıdır. Sadece miktarlara göre değil oranlara göre de değerlendirmeler yapmalıyız. Türkiye fırsatlar ülkesidir ve sektörel anlamda cennet gibidir. Konum olarak doğuya da batıya da açılmaya müsaittir. Türk gençlerinin iş hayatında amaç ve araçlarını doğru yönde kullanmaları gerekir. Amaç sadece para kazanmak olursa araçlar olduğu yerde sayar. Fakat amaç başarılı olmak olursa araçların sayısı artar. Başarılı olmak ise çok uzun bir süreçten geçer. Bu süreç içerisinde izlenecek yolu ve yoldaşı iyi seçmek gerekir. Ben işçi ve işveren kelimelerini sevmem. Bütün mesai çalışanlarımız arkadaşlarım gibidir. Çünkü başarıdaki ana sır egoizm değil ekip ruhudur. Ben değil biz olabilmektir.

UYARI: YUKARIDAKİ RÖPORTAJ SADECE MEDYA ÇALIŞMASIDIR. ERCİYES GRUP OLARAK BU ŞİRKETLE HİÇBİR TİCARİ BAĞIMIZ YOKTUR.